Ana içeriğe atla

Araştırmacılar, 162 Yıllık Gizemi Çözerek Yeni Bir Böcek Türünü Keşfettiler

 150 yılı aşkın süredir devam eden bir yanılgı, gerçekleştirilen yeni bir çalışma ile açığa kavuşturuldu. Bilim insanları, kızböceği olarak sınıflandırılan bir fosilin aslında başka bir türe ait olduğunu keşfetti.

Bilim insanları, 150 yıldan uzun bir süredir bir grup fosili, sulak alanlarda yaşayan ve sivrisinekler ile beslenen yusufçukların kuzenleri olan kızböcekleri olarak sınıflandırıyorlar. Ancak gerçekleştirilen yeni bir çalışma, bu sınıflandırmanın tamamıyla hatalı olduğunu ortaya çıkardı.

Simon Fraser Üniversitesi’nden (SFU) paleontolog Bruce Archibald liderliğinde gerçekleştirilen araştırmaya Royal British Columbia Müzesi'nden Robert Cannings, Brigham Young Üniversitesi'nden Robert Erickson ile Seth Bybee ve SFU'dan Rolf Mathewes dahil oldu ve bulgular Zootaxa’da yayınlandı.

Alman paleontolog Hermann Hagen'in günümüzden 162 yıl önce, 1858'de kayda geçirmiş olduğu bir fosil neticesinde o günden bu yana araştırmaya konu olan tüm fosiller, paleontologlar tarafından kızböcekleri olarak sınıflandırıldı. Aslına bakacak olursak kız böceklerinin kısa ve geniş başları, iki yana ayrılmış belirgin gözleri bulunur. 

Buna karşın kızböceklerine ait olduğu düşünülen fosillerin yuvarlak bir kafası bulunuyordu. Yine de bilim insanları, bu farklılığın fosilleşme sırasındaki bozulmadan kaynaklandığı düşünerek fosillerin farklı bir türe ait olabileceğini ihtimalini göz ardı ettiler. Ta ki SFU’nun son araştırmasına kadar.

Konuyla ilgili olarak 162 yıldır kaleme alınan tüm makaleleri inceleyen bilim insanları, bu fosillerin o günden bu yana pek çok benzerinin bulunduğunu keşfettiler. Dahası, fosiller ile kızböcekleri arasındaki fark, fosilleşme sırasında oluşan bozulmadan kaynaklanmıyor, fosilleşen canlının gerçek yapısını gösteriyordu. Bir başka deyişle bilim insanları, fosillerin yeni bir türe ait olduğunu keşfetmişlerdi.

Bilim insanları, keşfettikleri yeni alt takıma Cephalozygoptera ismini verdiler. Bu isim, fosilin tanımlayıcı kaşa yapısından geliyor ve “kızböceği başı” anlamına geliyor. Bilinen en eski Cephalozygoptera, Kretase çağında dinozorlar ile birlikte bugün “Çin” olarak bildiğimiz yerde yaşadı ve en sonra İspanya ile Fransa’nın bulunduğu bölgede, 10 milyon yıl kadar önce varlığını sürdürmüştü. Türün neslinin neden tükendiği ise henüz bilinmiyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dünyamız Nasıl Evrim Geçirdi?

Evrende ve dünyamızda hiçbir şey aynı biçimde kalmaz. Madde, galaksiler, yıldızlar, yıldız sistemleri, gezegenler ve gezegenlerin bileşenleri sürekli bir evrimleşme sürecinden geçer. Atmosfer de bunların dışında değildir elbette. Oksijensiz dönem  Yer’in oluşumu aşağı yukarı 4,5 milyar yıl öncesine denk düşer. Güneş sistemi ve gezegenlerin oluşumuna dönük yapılan çalışmalarda Yer’in ilk oluşum döneminde oldukça sıcak olduğu ve atmosferinin de bulunmadığı öne sürülür. Yer’in bu devri; çeşitli büyüklükte göktaşlarının çarpması ve volkanik faaliyetler soncunca karbon dioksit ve azot gazı gibi gazların serbest kaldığı, suyun buhar olarak atmosferde bulunma olasılığının olduğu bir dönemdir. Yer’in oluşum dönemini temsil eden bir görsel çalışma. Gökcisimlerinin çarpması ve volkanik faaliyetler nedeniyle yer yüzeyi şu anki halinden çok uzakta. Bu dönemde ilkel atmosfer oluşumun başladığı ileri sürülmektedir. Dev çarpışma hipotezi de bu dönem için öne sürülmüştür. Bu hipotezde; ...

MS Tedavisi İçin Myelin Kılıfı Onaran Peptit Geliştirildi

MS yani multipl skleroz hastalığı nöronları koruyan miyelin kılıfa bağışıklık sisteminin saldırmasıyla oluşan ,elden ayaktan düşüren bir hastalıktır. Aynı elektrik kablolarının yalıtan plastikler gibi miyelin kılıflar zarar gördüğünde, beyin ve vücudumuz arasında iletişim sekmeye uğrar. Bu da motor fonksiyonlarda ve bilişsel kabiliyetlerde bozulmaya neden olur. İşte şimdi Melbourne Üniversitesi’nden bilim insanları miyelinin kendini onarmasını sağlayabilecek sentetik bir peptit geliştirdi. Bu sayede bu hastalığın gelişimi yavaşlatılabilir.  MS çok karmaşık bir hastalık olmakla beraber,diğer taraftan tedavilerin yöneldiği birkaç hedef var . Genelde MS tedavileri bağışıklık sisteminin miyeline karşı aşırı tepkisini kısa süreli durdurmak , çözüm yollarından biri. Yapılan çalışmalarda B hücrelerini yok etmek myeline toleransı iyileştirebilir ya da tümüyle bağışıklık sistemini yeniden başlatmak belki de başka bir çözüm olabilir. Diğer taraftan, miyelin kılıfı kök hücre ya ...

Gözler Olmadan “Görmek”: Görsel Olmayan Fotoreseptörler

Biz insanlar, büyük oranda gözlerimizden gelen veriyi işlemeye dayalı canlılarız ve normal bir görüşe sahip olanlarımız, dış dünyayı deneyimleme biçimimizde gözlerimizin hayati önemde olduğunu düşünmektedir. Görme, ışık temelli algılamanın ilerlemiş bir formudur, yani ışığa hassasiyettir. Fakat, gündelik yaşamımızda, ışık temelli algılamanın diğer bazı gelişmemiş biçimlerini de deneyimleriz. Örneğin hepimiz, sıcak Güneş’in hazzını derimizde hissederken, burada ışığı değil, ısıyı bir algı olarak kullanırız ve bu algımız için hiçbir göz veya özel fotoreseptör hücresine ihtiyaç duymayız. Bilim insanları, son yıllarda, insanlar da dahil olmak üzere pek çok hayvan türünün, gözlerin dışında, beklenmedik yerlerde, ışığı saptayabilen özel moleküllere sahip olduğunu keşfettiler. Bu “göz dışı fotoreseptörler”, genellikle, merkezi sinir sisteminde veya deride ve aynı zamanda da iç organlarda da sıklıkla bulunabiliyor. Peki göz dışı yerlerde bulunan bu ışığa duyarlı moleküller ne ya...