Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Her Yıl COVID-19 Aşısı mı Olacağız?

En son yayınlar

Parazitler Yaşlanmayı Önlemeye Yardımcı Olabilir mi?

Dört gün önce açık erişimli  eLife bülteninde yayımlanan bir inceleme makalesine göre parazit kurtlar, daha uzun yaşamanın ve kronik hastalıklardan kurtulmanın anahtarını taşıyor olabilir. İncelemede, vücutlarımızda nispeten zararsız şekilde yaşamaya alışkın ‘eski dostlarımız’ kurt parazitleri kaybetmenin, yaşlanmayla ilişkili iltihaplanmaya sebep olabileceğini öne süren ve sayıları giderek artan bulgulara bakılıyor. Bu durum, dikkatli şekilde kontrol edildiği takdirde; iyileştirici kurt tedavilerinin yaşlanmayı önleyebileceğini ve kalp hastalığı ile demans gibi hastalıklara karşı koruma sağlayabileceği ihtimalini ortaya çıkarıyor. Çalışmanın yazarı ve College London Üniversitesi Sağlıklı Yaşlanma Enstitüsü’nde üniversite öğrencisi olan Bruce Zhang, şöyle açıklıyor: “Gelişmiş ülkelerdeki ortakçı mikroplara ve bağırsak kurtlarına maruz kalma seviyelerinde görülen azalma, alerjik ve otoimmün iltihabi bozuklukların artmasıyla bağlantılı. Bir diğer ihtimal ise ‘eski arkadışımız’ olan mikr

IŞIK SAÇAN BİTKİ ÜRETİLDİ!

  Rus bilim insanları yaptıkları çalışmalarda iki tür tütün bitkisi kullanıp bunların DNAsını değiştirerek tütün bitkisinin ışık yaymasını sağlamış durumdalar. DNA'larını değiştird ikleri bu iki tür tütün bitkisinin hayat döngüsü boyunca parlak bir ışık yaydıklarını ortaya koymuş durumda.  Futurism'de yayınlanan bir habere göre bilim insanları yaptıkları deneylerde bazı farklı bitki türlerine enjekte ettikleri kimyasallar sayesinde bitkilerin parlamasını sağlamaya çalışmışlar, bir diğer tabirle ışık saçan bitki üretilmeye çalışılmış. Fakat sadece bu bitkiler, herhangi bir müdahale gerektirmeden "biy blüminesans" göstermeye başlamış. Biyolüminesans; farklı şekillerde oluşan atomik düzeyde bir doğa olayıdır. Canlı orga nizmalarda, özel bir kimyasal reaksiyon sonucu oluşan ışık, her ne kadar doğa harikası bir olay olarak görünse de aslında canlının doğal ortamında genel olarak savunma, üreme gibi doğuştan sahip olunan bir tür içgüdü olarak tanımlanabilmektedir.  Yapılan

Biyofilmleri temizlemek için yeni yöntem “ Antimikrobiyal mikrorobotlar “

  Manyetik mikrorobotlar, dişin erişilmesi zor yüzeylerindeki biyofilmleri yok etmenin bir yolu olarak antibakteriyel ilaçlara bir alternatif olabilir. Pennsylvania Üniversitesi'nden biyologlar, demir oksit nanoparçacıklarını içeren ve dönen bir manyetik alan aracılığıyla kontrol edilen mikrobotları tasarlamak için diş hekimleri ve mühendislerle işbirliği yaptılar. Diş Hekimliği Fakültesi'nden Hyun Koo; “ Biyofilmler için mevcut tedaviler etkisizdir, çünkü koruyucu matrisi eşzamanlı olarak parçalama, gömülü bakterileri öldürme ve biyolojik olarak parçalanmış ürünleri fiziksel olarak kaldırma kabiliyetleri yoktur. Bu robotlar, üçünü de aynı anda çok etkili bir şekilde yapabilir ve hiçbir biyofilm izi bırakmaz ” dedi. Ekip, en büyüğü 10 mm uzunluğunda ve 5 mm çapında olan iki tür mikro robot tasarladı ve test etti, en küçüğü dişin içine sığabilecek büyüklükte ( 1 mm ) idi. Bunlardan ilki, biyofilmi “pulluk benzeri” bir biçimde çıkaran mıknatısların yönlendirebileceği bir çözelti

Araştırmacılar, 162 Yıllık Gizemi Çözerek Yeni Bir Böcek Türünü Keşfettiler

  150 yılı aşkın süredir devam eden bir yanılgı, gerçekleştirilen yeni bir çalışma ile açığa kavuşturuldu. Bilim insanları, kızböceği olarak sınıflandırılan bir fosilin aslında başka bir türe ait olduğunu keşfetti. Bilim insanları, 150 yıldan uzun bir süredir bir grup fosili, sulak alanlarda yaşayan ve sivrisinekler ile beslenen yusufçukların kuzenleri olan  kızböcekleri  olarak sınıflandırıyorlar. Ancak gerçekleştirilen yeni bir çalışma, bu sınıflandırmanın tamamıyla  hatalı  olduğunu ortaya çıkardı. Simon Fraser Üniversitesi’nden (SFU)  paleontolog Bruce Archibald liderliğinde gerçekleştirilen araştırmaya Royal British Columbia Müzesi'nden Robert Cannings, Brigham Young Üniversitesi'nden Robert Erickson ile Seth Bybee ve SFU'dan Rolf Mathewes dahil oldu ve bulgular Zootaxa’da yayınlandı. Al man paleontolog Hermann Hagen'in günümüzden  162 yıl önce , 1858'de kayda geçirmiş olduğu bir fosil neticesinde o günden bu yana araştırmaya konu olan tüm fosiller, paleontolog

DNA’yı Onaran Enzimin Baskılayıcısı, İltihap Oluşumunu da Önleyebiliyor

İsveç Karolinska Enstitüsü bilimcileri liderliğinde, Texas Üniversitesi Tıp Bölümü, Uppsala Üniversitesi ve Stockholm Üniversitesi bilimcilerinin katılımıyla gerçekleştirilen bir çalışma sonucunda,  yeni bir eylem mekanizması olan bir anti-enflamatuar ilaç molekülü  geliştirildi. İlgili makale  Science  dergisinde yayımlandı. Karolinska Enstitüsü’nden Thomas Helleday şöyle anlatıyor:  “Enflamasyonu baskılayan yeni bir ilaç molekülü geliştirdik. Hücrelerde enflamasyonun doğuş şekliyle ilgili genel bir mekanizma olduğunu düşündüğümüz bir proteinin üzerine etkiyor.” Yapılan keşif, Helleday’ın grubunun bedende DNA’nın nasıl onarıldığına ilişkin yıllardır sürdürdüğü araştırmaların bir sonucu olarak gerçekleşti. Amaçlardan biri,  tümör hücrelerinin DNA’sına hasar vererek, kanserle savaşmaktı . Çeşitli ilerlemeler zaten raporlanmıştı ve bunlar, başka şeylerin yanı sıra,  PARP baskılayıcıları  kullanılarak ırsi göğüs ve yumurtalık kanserinin yeni bir tedavisine olanak sağlamıştı. Ke

Bazı Bakteriler Stres Altında Hücre Duvarını Kaybediyor

İpliksi bakteriler, ozmotik stresin etkisi altında artık bir hücre duvarı olmayan hücreler oluşturur. Hücre duvarı, bakteri için koruma görevi gören bir yapıdır. 4 Aralık’ta (2018)  Nature Communications ‘da yayımlanan bir  çalışmada , toprakta bulunan ve antibiyotik üreten ipliksi bir bakteri olan aktinomisetler üzerinde araştırmalar yürütüldü. Bakterilerin, kendilerini stresin çeşitli biçimlerine karşı koruyan ve dolayısıyla da önemli bir yapı olan hücre duvarına sahip oldukları bilinir. Fakat aktinomisetler üzerinde yürütülen çalışmada, araştırma ekibi, çoğu  aktinomisetin  ozmotik stresin etkisi (örneğin; denizdeki gibi yüksek tuz konsantrasyonu) altında hücre duvarı olmayan hücreler ürettiğini keşfetti. Mikroskopla yapılan gözlemlerde, bakterilerin bu koşullar altında hücre duvarı olmayan yuvarlak hücreler oluşturduğu görüldü. Hücre duvarı bulunmayan bakterilerin olduğu bir süredir biliniyordu ancak şimdiye kadar sadece yapay koşullar altında, örneğin;  antibiyotiğin  faz