Ana içeriğe atla

MRO 3D Taramaları ile Mars’ta Buz Katmanları Buldu


NASA ve ABD Jeolojik Araştırma kurumu Mars Reconnaissance Orbiter (MRO-Mars Yörünge Kaşifi) uzay aracını kullanarak, Mars’ın dikey yapısını ve gömülü buz tabakalarının analizini yaptı.Bu sayede kızıl gezegenin geçmişi ve ulaşılabilir su kaynakları hakkında keşif görevleri için önemli bilgiler sağlanabilir.

Yer altı buz kaynakları daha öncesinde MRO’nun Shallow(Alçak) Radarı ile (SHARAD) tespit edilmişti, bu taramalardan öğrenilecek çok şey var. Yeni araştırmada ise Mars’ta orta irtifada 8 bölgeye odaklanıldı. Bu aşınan yamaçlarda buz tabakaları olduğu anlaşıldı. Mars Yörünge Kaşifinin Yüksek Çözünürlüklü (MRO) Bilimsel Deney Görüntüleyicisi (High Resolution Imaging Science Experiment (HiRISE) ile buz tabakalarında çapraz bölgelere bakılarak derinlik ve bileşim hakkında daha fazla bilgi alınabiliyor.

 “Bu keşif,  bize kalın yer altı buz tabakaları hakkında sürpriz bilgiler veriyor. Bu aynı karınca çiftliğindeki, karıncaları kesitten izleyerek onlar hakkında bilgi edinmeye benziyor ” diyor, araştırmanın yardımcı yazarlarından Shane Byrne. Keşfedilen buz tabakalarından biri 90 mt’den daha kalın olduğu ve bu tabakadaki suyun diğer tabakalara göre toz ve kayaç açısından daha az kirlenmiş olduğunu belirlediler. Bu da su  kaynağının yüzeye daha önceki tahminlerden daha yakın olduğunu gösteriyor.

“Astronotlar bu bölgeye sadece bir kova ve kürekle giderek istedikleri suyu çıkarabilirler, ” diyor Bryne.
Katmanlardaki su görselleştirmeyle renklendirilmiştir.

Bütün Uzay Ajansları Yararlanacak Ayrıca bu buz katmanlarının buharlaşmadan önceki ilk Mars yapılarına ilişkin bilimsel değer olabileceğini düşünüyorlar. Dünyamızda kutuplarda ve benzer yerlerde yapılan sondajlar iklim tarihine ilişkin değerli bilgiler içerdiğinden, Mars’daki buz katmanları Kızıl Gezegenin zaman kapsülleri olabilir.

Bu araştırma sayesinde Mars’taki suyun nereye gittiği ve buzun ne zaman oluşmaya başladığına ilişkin veriler elde edilebilir. 

Bu araştırma NASA ve diğer ajanslara önemli bilgiler sağlayarak, gelecek insanlı ve araçlı görevlere yardım edecektir. 

Araştırma Science dergisinde yayınlandı.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dünyamız Nasıl Evrim Geçirdi?

Evrende ve dünyamızda hiçbir şey aynı biçimde kalmaz. Madde, galaksiler, yıldızlar, yıldız sistemleri, gezegenler ve gezegenlerin bileşenleri sürekli bir evrimleşme sürecinden geçer. Atmosfer de bunların dışında değildir elbette. Oksijensiz dönem  Yer’in oluşumu aşağı yukarı 4,5 milyar yıl öncesine denk düşer. Güneş sistemi ve gezegenlerin oluşumuna dönük yapılan çalışmalarda Yer’in ilk oluşum döneminde oldukça sıcak olduğu ve atmosferinin de bulunmadığı öne sürülür. Yer’in bu devri; çeşitli büyüklükte göktaşlarının çarpması ve volkanik faaliyetler soncunca karbon dioksit ve azot gazı gibi gazların serbest kaldığı, suyun buhar olarak atmosferde bulunma olasılığının olduğu bir dönemdir. Yer’in oluşum dönemini temsil eden bir görsel çalışma. Gökcisimlerinin çarpması ve volkanik faaliyetler nedeniyle yer yüzeyi şu anki halinden çok uzakta. Bu dönemde ilkel atmosfer oluşumun başladığı ileri sürülmektedir. Dev çarpışma hipotezi de bu dönem için öne sürülmüştür. Bu hipotezde; Yer’

DNA Molekülü Hücre İçinde Hangi Kılıklara Girer?

Genetik, terminolojik açıdan çok zengin, yani çok fazla terimin bulunduğu bir bilim dalı. Özellikle kromozomlar ve kromozom sayıları hakkında konuşurken, kafa karışıklığı yaşanabiliyor. Homolog kromozom nedir? İkilenmiş kromozom nedir? Kromatit neydi, kromatin neydi? DNA tüm bunların neresinde? Bu terimlerin tanımlarını ve birbirleri ile ilişkilerini oturtmak gerekiyor. Bu amaçla, işe hücre bölünmesini anımsayarak başlayalım. Hücreler Çoğalmak İçin Bölünür Hücre çevrimi sırasında, ökaryotik organizmaların bedensel (somatik; üreme ile ilgisiz) hücreleri büyür ve bölünür. Mitoz adı verilen bu süreçte, tek bir ebeveyn hücrenin yerini iki tane özdeş yavru hücre alır.  Üreme hücrelerini oluşturmak için izlenen yol olan mayoza bu yazıda girmeyeceğiz. DNA Kopyalanır Bir hücre bölünmeden önce, taşıdığı tüm DNA’nın (nükleik asit moleküllerinin) kopyasını yapmalıdır ki, yavru hücrelerin her ikisi de genetik bilginin tam birer kopyasına sahip olabilsin. Her bir tekil DNA molekülü bir k

Gözler Olmadan “Görmek”: Görsel Olmayan Fotoreseptörler

Biz insanlar, büyük oranda gözlerimizden gelen veriyi işlemeye dayalı canlılarız ve normal bir görüşe sahip olanlarımız, dış dünyayı deneyimleme biçimimizde gözlerimizin hayati önemde olduğunu düşünmektedir. Görme, ışık temelli algılamanın ilerlemiş bir formudur, yani ışığa hassasiyettir. Fakat, gündelik yaşamımızda, ışık temelli algılamanın diğer bazı gelişmemiş biçimlerini de deneyimleriz. Örneğin hepimiz, sıcak Güneş’in hazzını derimizde hissederken, burada ışığı değil, ısıyı bir algı olarak kullanırız ve bu algımız için hiçbir göz veya özel fotoreseptör hücresine ihtiyaç duymayız. Bilim insanları, son yıllarda, insanlar da dahil olmak üzere pek çok hayvan türünün, gözlerin dışında, beklenmedik yerlerde, ışığı saptayabilen özel moleküllere sahip olduğunu keşfettiler. Bu “göz dışı fotoreseptörler”, genellikle, merkezi sinir sisteminde veya deride ve aynı zamanda da iç organlarda da sıklıkla bulunabiliyor. Peki göz dışı yerlerde bulunan bu ışığa duyarlı moleküller ne yapıyo