Ana içeriğe atla

Bilim İnsanları Binlerce Geni Tek Reaksiyon ile Klonlamayı Başardı!


Genetik araştırmaları, binlerce geni tek reaksiyon ile çoklamayı (klonlamayı) başaran bilim insanları sayesinde ilginç şekilde hızlanmak üzere.
LASSO sondası adı verilen yeni teknoloji, DNA örneklerinden protein kütüphanesi oluşturmak için ve gen çoklamakta (klonlamakta) kullanılan sıkıcı yöntemler yerine yeni yöntemler geliştirmede kullanılabilir.
Klonlama kelimesi, akla Dolly’yi ya da mutsuz ve yalnız kalmamanız için en sevdiğiniz evcil hayvanı klonlamayı teklif eden şirketleri getirebilir. Lakin bu oldukça farklı bir klonlama. Burada konuştuğumuz şey moleküler bir kodlama. Bir bakterinin, böceğin ya da bitkinin; başka bir canlıya ihtiyaç duymadan üremek için kullandığı doğal bir yöntem aslında.
Bilim insanları DNA’yı klonluyor çünkü hem bir genden bilgi edinmeyi hem de hücreye genetik bilgi vererek ona yeni özellikler kazandırmayı hedefliyorlar. Bu iki hedefe giden yol da, aynı DNA’nın binlerce kopyasına sahip olmamızdan geçiyor.
Standart dizilim metodu, DNA’nın küçük parçalarını (yaklaşık 200 baz çifti uzunluğunda) alıyor ve onları birleştirerek tüm genomu ortaya koyuyor.
Tüm bu küçük parçaları dokuyarak tüm gen dizilimini ortaya çıkartmak kolay değil. Lakin bunu yapmak için sahip olduğumuz başka bir yöntem yok. Tahmin edersiniz ki, sahip olduğumuz bu tek yöntem de bizim çalışmalarımızı oldukça yavaşlatıyor.

Yapılan yeni çalışmayla, LASSO sondası (long adaptor single stranded oligonucleotide) adı verilen yöntem binlerce DNA parçasını yakalayıp onları klonlayabiliyor. Biliminsanları; yeni tekniğin, şuan yapabildiklerimizin sınırını zorlamasını umuyor.
“Amacımız, herhangi bir organizmadan alınan tüm proteinleri hızlı ve ucuz bir yöntem ile klonlayabilecek ve inceleyebilecek bir yöntem geliştirmek”  diyor John Hopkins Üniversitesi Tıp Fakültesinde çalışan Ben Larman ve ekliyor; “Şimdiye kadar böyle bir olasılık, yalnızca meyve sinekleri veya fareler gibi model organizmaları inceleyen yüksek güçlü araştırmacılar için gerçekçiydi”
Peki ya bu yeni yöntem nasıl çalışıyor?
Bir grup LASSO sondası, istenen DNA parçasını yakalamak için kullanıldı. Sondayı basitçe sığır yakalamakta kullanılan bir ip olarak düşünebilirsiniz. Sığırın boynuzları yerine, LASSO sondaları DNA parçalarını hedefliyor ve bu parçalar bir kaç bin baz çifti uzunlukta. Yani, bir genin yaklaşık uzunluğu kadar.
LASSO sondaları ile E.coli bakterisinden yakalanan 3,000 DNA parçası, bunun adeta kanıtı niteliğinde. Sonuçlar gösteriyor ki, sondalar başarılı şekilde hedefledikleri genin %75’ini yakalayabiliyor.
Tabii bunlar  dışında bu tekniğin avantajları yok değil.
Araştırmacılar, bu şekilde yakalanan gen parçaların aynı zamanda genlerin ürettiği proteinlerin ne yaptığını anlamada kullanılabileceğini söylüyor.
Bu teknik, çalışmacıların aynı zamanda insan mikrobiyomundan protein kütüphanesi yakalamasına ve klonlamasına olanak sağlıyor.  Bunu başarmanın ise, daha etkili ilaçlara ve çeşitli hastalıklar için yeni ilaçlar üretimine yol açmasını umuyorlar.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dünyamız Nasıl Evrim Geçirdi?

Evrende ve dünyamızda hiçbir şey aynı biçimde kalmaz. Madde, galaksiler, yıldızlar, yıldız sistemleri, gezegenler ve gezegenlerin bileşenleri sürekli bir evrimleşme sürecinden geçer. Atmosfer de bunların dışında değildir elbette. Oksijensiz dönem  Yer’in oluşumu aşağı yukarı 4,5 milyar yıl öncesine denk düşer. Güneş sistemi ve gezegenlerin oluşumuna dönük yapılan çalışmalarda Yer’in ilk oluşum döneminde oldukça sıcak olduğu ve atmosferinin de bulunmadığı öne sürülür. Yer’in bu devri; çeşitli büyüklükte göktaşlarının çarpması ve volkanik faaliyetler soncunca karbon dioksit ve azot gazı gibi gazların serbest kaldığı, suyun buhar olarak atmosferde bulunma olasılığının olduğu bir dönemdir. Yer’in oluşum dönemini temsil eden bir görsel çalışma. Gökcisimlerinin çarpması ve volkanik faaliyetler nedeniyle yer yüzeyi şu anki halinden çok uzakta. Bu dönemde ilkel atmosfer oluşumun başladığı ileri sürülmektedir. Dev çarpışma hipotezi de bu dönem için öne sürülmüştür. Bu hipotezde; Yer’

DNA Molekülü Hücre İçinde Hangi Kılıklara Girer?

Genetik, terminolojik açıdan çok zengin, yani çok fazla terimin bulunduğu bir bilim dalı. Özellikle kromozomlar ve kromozom sayıları hakkında konuşurken, kafa karışıklığı yaşanabiliyor. Homolog kromozom nedir? İkilenmiş kromozom nedir? Kromatit neydi, kromatin neydi? DNA tüm bunların neresinde? Bu terimlerin tanımlarını ve birbirleri ile ilişkilerini oturtmak gerekiyor. Bu amaçla, işe hücre bölünmesini anımsayarak başlayalım. Hücreler Çoğalmak İçin Bölünür Hücre çevrimi sırasında, ökaryotik organizmaların bedensel (somatik; üreme ile ilgisiz) hücreleri büyür ve bölünür. Mitoz adı verilen bu süreçte, tek bir ebeveyn hücrenin yerini iki tane özdeş yavru hücre alır.  Üreme hücrelerini oluşturmak için izlenen yol olan mayoza bu yazıda girmeyeceğiz. DNA Kopyalanır Bir hücre bölünmeden önce, taşıdığı tüm DNA’nın (nükleik asit moleküllerinin) kopyasını yapmalıdır ki, yavru hücrelerin her ikisi de genetik bilginin tam birer kopyasına sahip olabilsin. Her bir tekil DNA molekülü bir k

Gözler Olmadan “Görmek”: Görsel Olmayan Fotoreseptörler

Biz insanlar, büyük oranda gözlerimizden gelen veriyi işlemeye dayalı canlılarız ve normal bir görüşe sahip olanlarımız, dış dünyayı deneyimleme biçimimizde gözlerimizin hayati önemde olduğunu düşünmektedir. Görme, ışık temelli algılamanın ilerlemiş bir formudur, yani ışığa hassasiyettir. Fakat, gündelik yaşamımızda, ışık temelli algılamanın diğer bazı gelişmemiş biçimlerini de deneyimleriz. Örneğin hepimiz, sıcak Güneş’in hazzını derimizde hissederken, burada ışığı değil, ısıyı bir algı olarak kullanırız ve bu algımız için hiçbir göz veya özel fotoreseptör hücresine ihtiyaç duymayız. Bilim insanları, son yıllarda, insanlar da dahil olmak üzere pek çok hayvan türünün, gözlerin dışında, beklenmedik yerlerde, ışığı saptayabilen özel moleküllere sahip olduğunu keşfettiler. Bu “göz dışı fotoreseptörler”, genellikle, merkezi sinir sisteminde veya deride ve aynı zamanda da iç organlarda da sıklıkla bulunabiliyor. Peki göz dışı yerlerde bulunan bu ışığa duyarlı moleküller ne yapıyo