Ana içeriğe atla

3D Yazıcıdan Elde Edilen Prototip Biyonik Göz


University of Minnesota’dan bilim insanları ilk kez tamamı 3D yazıcı ile üretilmiş yarımküre ışık reseptörü ağı üretmeyi başardı. Bu keşif, birgün az gören veya görme engelli insanların görme yetilerini geri kazanmalarını sağlayabilecek ‘biyonik göz’ üretimine giden yolda çok büyük bir adım olarak değerlendiriliyor.
Advanced Materials’ta yayımlanan çalışmanın başyazarı aynı zamanda 3D yazıcılar ile yazdırılmış yarıiletken cihazların patentlerini de elinde bulunduruyor.
Araştırmacılar, ilk olarak yarımküre biçiminde cam kubbe üreterek, kıvrımlı bir yüzeyde elektronik bir cihaz yazdırmadaki sorunun önüne geçmeye çalıştı. Özel üretim 3D yazıcı ile ikinci aşamada gümüş parçacıklı 3D yazıcı mürekkebini kullanan araştırmacılar, kubbe üzerinde yoğunlaşan mürekkebin bulunduğu yerde kuruyarak damıtıldığı yerde kalmasını sağladı. Bunun üzerine yarıiletken polimer malzeme ile fotodiotlar (photodiodes) üretilerel ışık uyarısından elektrik üretilmesini sağladı.
Toplamda 1 saat süren tüm aşamaların sonunda, yalnızca 3D yazıcı ile üretilmiş yarıiletkenler ile ışığın elektriğe çevrilmesinde yüzde 25 verimliliğe ulaşıldı.

Rutin anlamda aktif elektronikler üretmede uzun yollar katettiğimizi belirten araştırmacılar, artık 3D yazıcı ürünü olan yarıiletkenlerin, mikrofabrikasyon fasilitelerinde seri üretime giren yarıiletken cihazların verimlilik düzeyi ile yarışma potansiyeli taşıdığını gözler önüne seriyor. Üstelik şu anda, mevcut araştırmada da olduğu gibi kıvrımlı kubbe tipi yüzeylerde de yarıiletken cihazlar üretebilmeleri dolayısıyla bir adım öne olduklarını belirtiyorlar.
McAlpine ve araştırma ekibi, 3D yazıcılar ile elektronik ve biyolojik ürünlerin tekil bir platform üzerinde üretilebildiğini göstermeleri ve bu alandaki başarıları ile biliniyorlar. 3D yazıcı ile ürettikleri ‘Biyonik kulak’ ile birkaç yıl önce tanınan araştırma ekibi o zamandan bu yana 3D yazıcı ile üretilmiş yaşamsal olanlara benzer yapay organlar üreterek bunların ameliyatlarda kullanılmasını da sağladı.
Bu ürünlerin arasında biyonik deri işlevi görebilen elektronik fabrik, omurilik zedelenmeleri ile yaşayan insanların bazı fonksiyonlarını geri kazanmalarını sağlayan hücresel yapılar ve hareket edebilen direkt elektronik eller gibi yapılar bulunuyor.
McAlpine, bir sonraki adımın daha fazla ışık reseptörleri bulunan ve verimliliği çok daha yüksek olan bir göz prototipi üretmek olduğunu belirtiyor. Bundan sonraki en önemli adım ise, direkt olarak gerçek göz gibi kullanılabilecek sentetik yarımküre göz yapılarının seri üretimi olacaktır. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dünyamız Nasıl Evrim Geçirdi?

Evrende ve dünyamızda hiçbir şey aynı biçimde kalmaz. Madde, galaksiler, yıldızlar, yıldız sistemleri, gezegenler ve gezegenlerin bileşenleri sürekli bir evrimleşme sürecinden geçer. Atmosfer de bunların dışında değildir elbette. Oksijensiz dönem  Yer’in oluşumu aşağı yukarı 4,5 milyar yıl öncesine denk düşer. Güneş sistemi ve gezegenlerin oluşumuna dönük yapılan çalışmalarda Yer’in ilk oluşum döneminde oldukça sıcak olduğu ve atmosferinin de bulunmadığı öne sürülür. Yer’in bu devri; çeşitli büyüklükte göktaşlarının çarpması ve volkanik faaliyetler soncunca karbon dioksit ve azot gazı gibi gazların serbest kaldığı, suyun buhar olarak atmosferde bulunma olasılığının olduğu bir dönemdir. Yer’in oluşum dönemini temsil eden bir görsel çalışma. Gökcisimlerinin çarpması ve volkanik faaliyetler nedeniyle yer yüzeyi şu anki halinden çok uzakta. Bu dönemde ilkel atmosfer oluşumun başladığı ileri sürülmektedir. Dev çarpışma hipotezi de bu dönem için öne sürülmüştür. Bu hipotezde; Yer’

DNA Molekülü Hücre İçinde Hangi Kılıklara Girer?

Genetik, terminolojik açıdan çok zengin, yani çok fazla terimin bulunduğu bir bilim dalı. Özellikle kromozomlar ve kromozom sayıları hakkında konuşurken, kafa karışıklığı yaşanabiliyor. Homolog kromozom nedir? İkilenmiş kromozom nedir? Kromatit neydi, kromatin neydi? DNA tüm bunların neresinde? Bu terimlerin tanımlarını ve birbirleri ile ilişkilerini oturtmak gerekiyor. Bu amaçla, işe hücre bölünmesini anımsayarak başlayalım. Hücreler Çoğalmak İçin Bölünür Hücre çevrimi sırasında, ökaryotik organizmaların bedensel (somatik; üreme ile ilgisiz) hücreleri büyür ve bölünür. Mitoz adı verilen bu süreçte, tek bir ebeveyn hücrenin yerini iki tane özdeş yavru hücre alır.  Üreme hücrelerini oluşturmak için izlenen yol olan mayoza bu yazıda girmeyeceğiz. DNA Kopyalanır Bir hücre bölünmeden önce, taşıdığı tüm DNA’nın (nükleik asit moleküllerinin) kopyasını yapmalıdır ki, yavru hücrelerin her ikisi de genetik bilginin tam birer kopyasına sahip olabilsin. Her bir tekil DNA molekülü bir k

Gözler Olmadan “Görmek”: Görsel Olmayan Fotoreseptörler

Biz insanlar, büyük oranda gözlerimizden gelen veriyi işlemeye dayalı canlılarız ve normal bir görüşe sahip olanlarımız, dış dünyayı deneyimleme biçimimizde gözlerimizin hayati önemde olduğunu düşünmektedir. Görme, ışık temelli algılamanın ilerlemiş bir formudur, yani ışığa hassasiyettir. Fakat, gündelik yaşamımızda, ışık temelli algılamanın diğer bazı gelişmemiş biçimlerini de deneyimleriz. Örneğin hepimiz, sıcak Güneş’in hazzını derimizde hissederken, burada ışığı değil, ısıyı bir algı olarak kullanırız ve bu algımız için hiçbir göz veya özel fotoreseptör hücresine ihtiyaç duymayız. Bilim insanları, son yıllarda, insanlar da dahil olmak üzere pek çok hayvan türünün, gözlerin dışında, beklenmedik yerlerde, ışığı saptayabilen özel moleküllere sahip olduğunu keşfettiler. Bu “göz dışı fotoreseptörler”, genellikle, merkezi sinir sisteminde veya deride ve aynı zamanda da iç organlarda da sıklıkla bulunabiliyor. Peki göz dışı yerlerde bulunan bu ışığa duyarlı moleküller ne yapıyo