Ana içeriğe atla

İnsan Dejavu Hissine Niçin Kapılır?


 1. Seyahat dejavuyu tetikliyor
Dejavu genellikle belli yerlerle ilgilidir. Yeni bir yere gidip orada yeni tecrübeler yaşamak bu hissi tetikleyebilir.
Zira tanımadığımız yerlerde, sanki oraya daha önce gitmişiz duygusu ile böyle bir şey olmadığı için o anıya sahip olmamızın mümkün olmadığı bilgisinden kaynaklanan "çatışma" potansiyeli daha fazladır.
Araştırmalar, daha fazla seyahat edenlerin daha fazla dejavu duygusu yaşadığını gösteriyor.

2. Gençlerde dejavu daha yaygın

Dejavu hissi gençlikte daha fazla hissedilir; ama bunun sayısı ayda birden fazla değildir. 40-50 yaşına gelindiğinde bu oran yarıya iner. 60'larınızda ise yılda bir kez veya daha azdır.

3. Bazı insanlarda dejavu hissi gün boyu sürebilir

Nadir de olsa bazı insanlarda dejavu ciddi bir sorun haline gelebilir.
22 yaşındayken gün boyu devam eden dejavu duygusu yaşayan Manchesterlı Lisa "Sabah o yaşanmışlık hissiyle uyanıyordum" diyor.
Bu sorunu giderek daha sık ve daha yoğun yaşamaya başlamış. Sonunda bunun temporal lob epilepsi adı verilen bir epilepsi türünden kaynaklandığı ortaya çıkınca tedavi olmuş.

4. Dejavuya hafızada anlık yanlış bağlantı neden oluyor

Sık ve yoğun dejavu nöbetleri geçiren insanları inceleyen bilim insanları, sorunun beyinde temporal lob adı verilen bölge ile bağlantılı olabileceğini tespit etti.
Buradaki sinir bağlantılarında olmaması gereken bir anda ateşleme olduğunda sahte bir anı ve yaşanmışlık hissi ortaya çıkıyor.
Bilimsel olduğu söylenemeyecek diğer teorilere göre ise iki paralel evrenin çarpışması ya da reenkarnasyon nedeniyle dejavu hissi yaşanıyor.

5. Beyindeki 'teyit' mekanizması gerçeğe dönüş sağlıyor

Bilim insanları, beyinde temporal lobda olup bitenleri denetleyen bir ikinci sistem olduğuna inanıyor. Bu sistem, yaşanan hislerin bir hatadan ibaret olduğunu anlamamızı ve dejavunun sona ermesini sağlıyor.

6. Dejavu, geleceği öngörebilme duygusu yaratabilir

Yoğun bir dejavu, olacakları önceden görme hissi de yaratabilir. Bunun nedeni, hafıza sistemimizin geleceği öngörmemize yardımcı olan ve gerekli önlemleri almamızı sağlayan bir işlev de görmesidir.
Böylelikle aynı hataları yeniden yapmamız engellenmiş olur ve gelecek adımı tahmin edebilir hale geliriz.
Bazen dejavuda beynin birkaç bölgesi birden devreye girdiğinde duygular ve birikmiş görsel ipuçları da etkilenerek geleceği görme hissinin ortaya çıkmasına neden olabilir.

7. Dejavunun karşıtı 'jamevu'

Jamevu (Jamais vu) bir şeyin tanıdık olduğunu bilip de ona karşı yabancılık hissine kapılmayı ifade eder. Örneğin, tanıdığınız birinin yüzüne bakarken birden size yabancı gelebilir.
Aynı his, bir kelimeyi yazarken de ortaya çıkabilir; bildiğiniz kelime birden gözünüze yanlış gelebilir. Tanıdık bir kelimeyi anlamını yitirecek kadar tekrarladığınızda da bu kelime artık sadece bir ses yığını haline gelecek ve yabancılık hissi uyandıracaktır.

8. Dejavu kelimesini ilk kullanan parapsikoloji uzmanı Emile Boirac oldu

Emile Boirac bu sahte aşinalık hissini 1876'da Fransız Revue Philosophique dergisine yazdığı bir mektupta ifade etmişti. Uzun bir dönem bu his paranormal bir deneyim olarak görülmüştü.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dünyamız Nasıl Evrim Geçirdi?

Evrende ve dünyamızda hiçbir şey aynı biçimde kalmaz. Madde, galaksiler, yıldızlar, yıldız sistemleri, gezegenler ve gezegenlerin bileşenleri sürekli bir evrimleşme sürecinden geçer. Atmosfer de bunların dışında değildir elbette. Oksijensiz dönem  Yer’in oluşumu aşağı yukarı 4,5 milyar yıl öncesine denk düşer. Güneş sistemi ve gezegenlerin oluşumuna dönük yapılan çalışmalarda Yer’in ilk oluşum döneminde oldukça sıcak olduğu ve atmosferinin de bulunmadığı öne sürülür. Yer’in bu devri; çeşitli büyüklükte göktaşlarının çarpması ve volkanik faaliyetler soncunca karbon dioksit ve azot gazı gibi gazların serbest kaldığı, suyun buhar olarak atmosferde bulunma olasılığının olduğu bir dönemdir. Yer’in oluşum dönemini temsil eden bir görsel çalışma. Gökcisimlerinin çarpması ve volkanik faaliyetler nedeniyle yer yüzeyi şu anki halinden çok uzakta. Bu dönemde ilkel atmosfer oluşumun başladığı ileri sürülmektedir. Dev çarpışma hipotezi de bu dönem için öne sürülmüştür. Bu hipotezde; Yer’

DNA Molekülü Hücre İçinde Hangi Kılıklara Girer?

Genetik, terminolojik açıdan çok zengin, yani çok fazla terimin bulunduğu bir bilim dalı. Özellikle kromozomlar ve kromozom sayıları hakkında konuşurken, kafa karışıklığı yaşanabiliyor. Homolog kromozom nedir? İkilenmiş kromozom nedir? Kromatit neydi, kromatin neydi? DNA tüm bunların neresinde? Bu terimlerin tanımlarını ve birbirleri ile ilişkilerini oturtmak gerekiyor. Bu amaçla, işe hücre bölünmesini anımsayarak başlayalım. Hücreler Çoğalmak İçin Bölünür Hücre çevrimi sırasında, ökaryotik organizmaların bedensel (somatik; üreme ile ilgisiz) hücreleri büyür ve bölünür. Mitoz adı verilen bu süreçte, tek bir ebeveyn hücrenin yerini iki tane özdeş yavru hücre alır.  Üreme hücrelerini oluşturmak için izlenen yol olan mayoza bu yazıda girmeyeceğiz. DNA Kopyalanır Bir hücre bölünmeden önce, taşıdığı tüm DNA’nın (nükleik asit moleküllerinin) kopyasını yapmalıdır ki, yavru hücrelerin her ikisi de genetik bilginin tam birer kopyasına sahip olabilsin. Her bir tekil DNA molekülü bir k

Gözler Olmadan “Görmek”: Görsel Olmayan Fotoreseptörler

Biz insanlar, büyük oranda gözlerimizden gelen veriyi işlemeye dayalı canlılarız ve normal bir görüşe sahip olanlarımız, dış dünyayı deneyimleme biçimimizde gözlerimizin hayati önemde olduğunu düşünmektedir. Görme, ışık temelli algılamanın ilerlemiş bir formudur, yani ışığa hassasiyettir. Fakat, gündelik yaşamımızda, ışık temelli algılamanın diğer bazı gelişmemiş biçimlerini de deneyimleriz. Örneğin hepimiz, sıcak Güneş’in hazzını derimizde hissederken, burada ışığı değil, ısıyı bir algı olarak kullanırız ve bu algımız için hiçbir göz veya özel fotoreseptör hücresine ihtiyaç duymayız. Bilim insanları, son yıllarda, insanlar da dahil olmak üzere pek çok hayvan türünün, gözlerin dışında, beklenmedik yerlerde, ışığı saptayabilen özel moleküllere sahip olduğunu keşfettiler. Bu “göz dışı fotoreseptörler”, genellikle, merkezi sinir sisteminde veya deride ve aynı zamanda da iç organlarda da sıklıkla bulunabiliyor. Peki göz dışı yerlerde bulunan bu ışığa duyarlı moleküller ne yapıyo